16 Nisan 2010 Cuma

Top Gibi Geri Sekemeyenler

Orijinal Adı: Der Knochenmann {The Bone Man – Kemik Adam – 2009}
Yönetmen: Wolfgang Murnberger



Tarih yeniden tekerrür etti. Üstelik modern zamanlardan ya da cinsel ilişkilerden veya küresel ısınmadan dolayı değil. Bizzat aşkın kendisinden dolayı. Eğer aşk olmasa, bunların hiçbiri olmazdı. Bunlar benim değil, 19 yıl dedektiflik yapmış haciz memuru Brenner’in düşünceleri.

Brenner’ın maceraları burada başlamıyor aslında. Wolf Haas’ın Brenner adlı karakteri merkezine koyduğu romandan uyarlanan, üçüncü film bu. Devamı gelir mi bilemeyiz ancak kendi eserini bizzat senaryoya uyarlayan Wolf Haas’ın aynı zamanda ne kadar güçlü bir senarist olduğunu belirtmek gerek. Zira The Bone Man’in başarısını büyük oranda senaryoya borçlu olduğunu unutmamak lazım. Zehir gibi komik ve çarpıcı diyaloglar ve her anı sürprizlerle dolu bir senaryoya sahip The Bone Man.

Sigara ve bira içmeye bayılan bir zamanların dedektifi Brenner kendi deyimiyle asık suratlardan sıkıldığından tahsildarlık yapmaktadır. Türdeş filmlerde dedektiflerin bol bol tükettiği sigarayı ağız tadıyla içemez Brenner. Kapalı olan hemen her yerde sigara yasağından ve ağız tadıyla sigara içemediğinden belki bırakmıştır mesleği, kim bilir?:))

Kadın avcısı işvereni Berti önceki filmlerde olduğu gibi Brenner’a yeni görevini verir. Horvath adındaki bir ressamın limon sarısı aracını alıp gelecek böylece iş bitecektir. Bunun üzerine Brenner kalkıp Horvath’ı bulmak içinkarla kaplı bir kasabaya gider. Horvath’ı bulmak o kadar kolay değildir. Bunun üzerine Brenner otel ve tavuk restoranı karışımı tuhaf bir yerde bir süre kalmaya karar verir. Brenner’ın burada kalma sebebi gerçekten de Horvath’ı bulmak için midir yoksa kiralık araca zarar vermesinden mi? Belki ikisinden de değil, belki de sebebi aşktır!


Babanın ‘’patron’’, oğlun da ‘’çalışan’’ olarak beraber işlettikleri bu tuhaf mekan filmin ağırlık merkezidir. Zemin katta her şey normaldir. Gündelik hayatın tuhaflıklarıyla yaşam devam etmektedir. Bodrum katı ise korku filmlerini aratmaz. Kesik parmaklar, öğütülen kemikler ve derisi yüzülmüş etlerle filmin karanlık noktalarını temsil eder. Para ve iktidar için yapılan her şeyin mubah olduğu, zemin katın görünmeyen yüzü. Üst katlarda ise cinsellik konuşulur, sevişilir ve uyulur. Bu tuhaf mekanın üç katı filmin genel konsepti olan gündelik hayatın tuhaflıklarını, karanlık noktalarını ve cinselliği daha çıplak gözlerle görülmesini sağlıyor.

Para ve iktidar uğruna birbirini izleyen tuhaf ve talihsiz olaylar dizisi ve zekice yazılmış diyaloglar Coen Kardeşler’in filmlerini anımsatıyor. Yasak aşklar, seri cinayetler ve hatta yamyamlığa kadar varan çeşitli sürprizler bütün film boyunca hiç bitmiyor ve durmadan şaşırtıyor. Hele finaline doğru iyice içinden çıkılmaz hale gelen ve bana ‘’Some Like it Hot’’ın meşhur ‘’Hiçkimse kusursuz değildir.’’ sloganını hatırlatan olaylar dizisi bir kördüğüm gibi birbirine bağlanıyor.

Neden kemik adam? Çünkü her an kırılmaya müsait kemiklerden oluşmasak, örneğin bir lastikten olsak ve yere düşsek bile bir top gibi geri sekerdik. Lastikten değiliz, ne yazık!

Brenner’ın üçüncü macerasını alnının akıyla sinemaya uyarlayan Wolfgang Murnberger bizi Avusturya’nın karla kaplı dağ köyüne götürüp bir bardak fıçı bira ikram ediyor. Üstelik yanında ‘’Life is Life’’ şarkısı da bedava! Yalnız ne kadar lezzetli olursa olsun etli yemeklerden yenilmemesi tavsiye edilir:))

Pauli : Merhaba. Bir suç duyurusunda bulunmak istiyorum.

Polis: Aracını park ettiğin park yeri bize ait.

Pauli: Babam birini öldürdü.

Polis: Hâlâ o park yeri bize ait.:))

Hiç yorum yok: