9 Şubat 2009 Pazartesi

Kim Başka Bir Hayat İster?

Orijinal Adı: Slumdog Millionaire
Yönetmen: Danny Boyle


Türkiye’de yaklaşık 2.5 milyon kişi yarışma programlarına katılmak için sırada bekliyormuş. Bunu çok da garipsememek gerekiyor. Slumdog Millioner’in Jamal’i Latika’ya ‘’Neden herkes bu programa (Kim Milyoner Olmak İster’i kastediyor) bayılıyor?’’ diye sorduğunda Latika kendisine şu cevabı veriyor: Kaçış için bir fırsat değil mi? Başka bir hayata geçiş.

Bu demek oluyor ki, Türkiye’de yaklaşık 2.5 milyon kişi hayatından memnun değil ve bir şekilde kaçıp, bir başka hayata geçiş yapmak için sırada bekliyor. Hepimiz bu sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Özellikle de toplumsal statü baz alındığında, seçme hakkı olmayıp, doğuştan gelen statüleri kabullen(e)meyip, ancak çabalayarak bu rolü arkada bırakmak yerine, kısa yoldan köşeyi dönüp hayatını değiştirmeye çalışma, yurdum insanı için hiç de yabancı değil.

Ülkemizde de ‘’Kim 500 Milyar İster’’ adıyla uzunca bir süre yayında kalan ve büyük ilgi gören bilgi yarışması programından, yani orijinal adıyla ‘’Kim Milyoner Olmak İster’’de büyük bir başarı göstererek 20 milyon rupilik soruya ulaşmıştır Jamal Malik. Peki bir kenar mahalle iti olan bu çaycı, nasıl buraya kadar gelmiştir? Hile mi yaptı, şanslı mıydı, bir dahi miydi, yoksa alın yazısı mıydı? Seyirci olarak bu soruya doğru yanıtı vermek için, Jamal’in öyküsünü dinlemek zorundayız.

Trainspotting’le tüm dikkatleri üzerinde toplayan İngiliz yönetmen Danny Bolye’un Vikas Swarup’ın aynı adlı romanından uyarlanarak çektiği film, yılın en dikkat çekici yapımlarından. Özellikle topladığı Altın Küre’lerin ve Oscar Adaylıkların ardından iyice popüler olan film, bir yandan kısa yoldan köşeyi dönme rüyalarıyla yaşayan insanların acınası durumunu gözler önüne sererken, öte taraftan tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, bir kaçış, başka hayata geçiş için sırada bekleyen, hayatı zorluklarla dolu olan Hindistan’ın gerçek yüzüyle, Tac Mahal’in görünmeyen yüzüyle baş başa bırakıyor. Bunu yaparken neyse ki Batı’nın at gözlüklerini de kadrajına alıp, her şeyin çözümünü parada bulan Amerika’yı da es geçmiyor. Ne var ki filmin dikkat çekici ve popüler olması, çok da başarılı olduğu anlamına gelmiyor.

Filmi bir çeşit medya eleştirisi olarak da görmek mümkün. Elbetteki medya eleştirisini çok daha kaliteli ve özgün biçimlerini beyazperdede gördük. Yani filmin bu konuda söyleyebileceği herhangi yeni bir şey yok. Ayrıca filmdeki aşk temasının da oldukça sıradan ve bayağı olduğunu, neyse ki klişelerle dolu senaryoda çok da sırıtmadığını belirmekte fayda var. Öte taraftan eski Hint filmlerine selam çakan final sahnesiyle de Bolye bir çeşit saygı duruşunda bulunurken, Jamal’in ünlü Hint aktörünü görmek uğruna bok çukuruna atladığı sahneyle de, muhtemelen kendi filmi Trainspotting’teki klozet sahnesine selam çakıyor. Filmin varoşlardaki atmosferi bize City of God’ı hatırlatırken, aynı zamanda gerek Jamal’in gerekse Hindistan’ın yıllardır değişmeyen kaderini, toplumsal yapısını irdeleme şansını yakalıyor; Hindistan’ın bir dönemine, Hindular – Müslümanlar arasındaki çatışmaya da ışık tutmaya çalışıyor.

Filmin müziklerini Hindistanlı besteci A.R.Rahman yapmış ve Altın Küre’yi kapmıştı. A.R.Rahman aslında bize hiç de yabancı değil. Ntv’de yayınlanan ‘’Ve İnsan’’ adlı programda slaytların gösteriminde ‘’O An’’da çalan Mumbai Theme Tune’un (Aynı zamanda aynı müzik Lord of War’ın bir sahnesinde de kullanılmıştı) bestecesi, değerli bir şahsiyet Rahman. Bu film sayesinde daha da geniş kitlelere ulaşacaktır.

Hiç yorum yok: