Yönetmen: Frank Capra
Sevmediğiniz işlerle uğraşmak yerine, ‘kırdaki bir zambak’ olmayı ister miydiniz? Size kimin bakacağı konusunda da endişe etmeyin. ‘Kırdaki zambak’a kim bakıyorsa, size de O bakacaktır. ‘Kırdaki zambak’tan tek farkınız biraz oynar, biraz dans eder ve çok eğlenirsiniz. Hobileriniz doğrultusunda çalışmayı, para harcamak/harcamamak konusundaki endişelerinizi bir kenara bırakıp ‘kırdaki zambak’ olmayı kafanıza koyduysanız eğer, Büyükbabanın sofrasında bir tabak da sizin için masaya konulacaktır.

Vanderhof ailesinin birbirinden enteresan 'kırdaki zambak'ları; ya da tipik Capra filmlerinin kalabalık aile mensupları
Hz. İbrahim misali evine misafir ararken, karşılaştığı bir banka görevlisi Bay Poppins’i işte böyle ikna ediyor Büyükbaba (Lionel Barrymore). O da tıpkı Hz İbrahim gibi misafirsiz sofraya oturmayanlardan. Bay Poppins (Donald Meek) belki de bir mucit. Fakat kendisi bunun farkında olmayacak kadar yıllardır sürüp giden bir pay alma çabasındadır. Büyükbaba da aslında bir zamanlar onlar gibiymiş. Bir gün asansörle çıkarken mutlu olmadığını fark etmiş. Çıktığı gibi tekrar inip, bir daha da geri dönmemiş.(Anthony de hedefine ulaşmış bir biçimde asansörle yukarı çıkarken düşünmeye başlayacaktır. Amacına ulaşmıştır; lakin yalnızdır, tecrit edilmiştir.)
Pul toplamaya, canı çektiğinde hayvanat bahçesine gitmeye ve mızıka çalmaya karar veren Büyükbaba’nın hayat felsefesi ilk bakışta çok da mantıklı değil aslında. Banker Anthony Kirby (Edward Arnold) kendisine ‘’peki herkes senin gibi davranırsa bu ülkenin hali ne olur?’’ diye sorduğunda, onun tatmin edici bir cevabı yok aslında. Bayan Penny’e (Spring Byington) ‘’neden şu ‘izm’ çılgınlığı hakkında bir oyun yazmıyorsunuz? Bugünlerde işler ters gittiğinde kendilerine bir ‘izm’ bulup işin içinden çıkıyorlar’’ diye bahsettiği sonu izm’le biten şu çılgınlıklardan biriydi belki de hayat felsefesi.

Birbirine tamamen zıt görüşlere sahip aileleri 'aşk' bir araya getiriyor.
Hayat felsefesi ne olursa olsun herkes tarafından çok sevilen, örnek alınan biridir Büyükbaba. Sadece aile fertlerinin değil, bütün çevre sakinlerinin Büyükbabasıdır o. Öyle ki aile fertlerinin her biri, tıpkı onun hayat felsefesine göre yaşamakta, sevdiği işlerle uğraşmaktadır. Evin mahzeninde maytap üreten babanın ve bir yanlışlık sonucu evlerine gelen daktiloyla oyun yazmaya karar veren bir annenin kızıdır Alice (Jean Arthur).evin sıra dışı üyeleri bunlarla sınırlı da değil üstelik. Evin içinde durmadan dans kardeşi eden Ann (Essie Carmichael) ve her şeyi ‘berbat’ bulan Rus asıllı yemek ve güreş düşkünü Boris (Mischa Auer) ve şekerleme kutularının içine ‘’Devrimi bekleyin, yakında geliyor’’ sloganıyla devrimin reklamını yapan evin damadına kadar oldukça sıra dışı bir ailedir Vanderhof’lar.
Öte taraftan Şehrin en zenginlerinden Kirby ailesi var. Yeni bir fabrika açmak için koca bir araziyi satın almaya karar veren banker bir baba, tek hobisi okultizm (gercekligin özünün 'ruh' oldugunu ileri süren ögreti.) olan bir anne ve yanlarında sekreterlik yapan Alice’e deliler gibi aşık olan Tony (James Stewart). Hepsi bu kadar değil aslında. Büyükbabanın hayat felsefesi sayesinde Kirby ailesinin fertlerinin de görünenin aksine kişiliklerinin olduğunu hissetmek mümkün, onlar her ne kadar bu tip isteklerinin önüne duvarlar örmeye çalışsa da…

Tony şaşaalı ve sıkıcı dünyasını bir an için unutup, Alice'le beraber aşk sarhoşu olmuş bir biçimde dans ediyor.
Alice ve Tony aile fertlerini kaynaştırmak için bir araya getirdiğinde, Büyükbaba ‘’mızıkayı hiç denediniz mi?’’ diye Anthony’e sorduğunda kendisi her ne kadar lafı ağzında dolaştırsa da oğlu Tony ‘’Yetenek gecesinde birincilik kazanmıştı.’’ cevabını verir. Buna rağmen Anthony, Büyükbabanın düet yapma isteğini geri çevirecek, bu tür saçmalıklar için vaktinin olmadığını belirtecektir. Üstelik bu kadar da değil…Boris güreşten bahsedince Anthony kendisinin de bir zamanlar güreştiğini dile getiriyor. (Hatta dile getirmekle kalmıyor/kurtulamıyor, Boris’in kendisini kaldırıp yere çalmasıyla nihayete eriyor.) Tek hobisinin okultizm olduğunu belirten eşine Vanderhof’larla beraber nasıl da hınzır hınzır gülümsüyor… Bütün mal varlığının varisi Anthony ise aslında gençken çimenlere yeşil rengini veren elementleri keşfederek güneş enerjisinden sonuna kadar faydalanmayı amaçlayan birtakım hayalleri vardır. Ne var ki bir pay alma çabası, kendisini de tıpkı babası gibi bir bankacı yapacaktır. Tony’nin başkalarına aptalca gelebilen bu tip hayallerinin olduğunu düşünecek olursak, vergilerin nereye gittiğini bilmeden, vergi vermeyi reddeden Büyükbaba’yı çok da garipsememek gerek.
Capra filmlerinin vazgeçilmez oyuncularının bir arada bulunduğu kadronun harikulade bir senaryoyla buluştuğu bu klasik film, özellikle sinemamızı fazlasıyla etkilemiştir. Arzu Film bünyesinde çekilen filmlerin çoğu bu filme öykünmüştür. Başınızı bir an için işten kaldırıp Capra’nın sesine kulak verin. Ceplerinize mızıkalarınızı koyun ve sofrada bir tabak da kendinize ayırın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder