Yönetmen: Howard Hawks
Kısmen The Front Page’in yeniden uyarlaması olarak kabul gören film, muhtemelen basına karşı yapılmış en büyük eleştirilerden biri. Daha doğrusu hikaye yazabilmek için cinayet dışında her şeyi mübah gören basına karşı yapılmış en büyük eleştirilerden biri. Öyle ki, filmi izledikten sonra ‘dürüst gazeteci’ kavramının olmadığına bile inanmaya başlıyoruz. Ne var ki filmin karakterleri o kadar zeki, dinamik, kararlı, inatçı ki onlara diğer taraftan hayran kalmamak da elde değil.
Yalanlarla ve koşuşturmalarla örülü dünyadan kurtulup normal insanların arasına karışıp evinin kadını olmaya karar veren bütün zamanların en sıkı gazetecisi Hildy (Rosalind Russell), nişanlısı Bruce’u da yanına alıp gazetesinde çaılıştığı eski eşi Walter’a (Cary Grant) evleneceği haberini verir. Hildy tamamen değişeceğine inanmaktadır, Walter ise onun asla değişmeyeceğine, bir sigortacıyla evlenip poliçeler arasında huzurlu bir yaşam süreceğine asla inanmamaktadır. Tek hedefi onu o gece bineceği trenden alıkoymak. Hele ki bir polis cinayetinin işlendiği bu gecede öyküsünü Hildy’e yazdırtmaya kararlıdır.

Quentin Tarantino’nun dördüncü destanı Kill Bill’de Gelin (Uma Thurman) de bütün kirli işleri bırakıp El Paso’da bir plakçıyla evlenmek istemişti ve sonu kötü olmuştu. Tarantino’nun His Girl Friday filmine olan hayranlığını bilmeyen yoktur. Kill Bill’deki Gelin-Bill ilişkisi biraz da Hildy-Walter ilişkisine benziyor. Esasında Tarantino’nun bu filmden çok daha fazla şey çıkardığını da biliyoruz. Filmde ardı arkası gelmeyen diyaloglar mevcut. Neyse ki filmi Howard Wawks gibi bir usta çekmiş de, üst üste gelen diyalogları bile kaçırmıyor, olaylar örgüsünü takip etmekte hiç de zorlanmıyor insan.
Filmdeki olayların akışı o kadar hızlı bir biçimde gerçekleşiyor ki, insanın başı dönmeye başlıyor, her şeyin tek bir gecede olup bitmesine rağmen. Ardı ardına gelen esprilerden bazılarını sonraki izleyişlerde fark etmek bile mümkün. Dolaysıyla tekrar tekrar izlendiğinde bile etkisini asla yitirmeyen bir yapım.
Tamamen birbirine zıt iki karakter arasında sıkışıp kalan Hildy film boyunca daima nişanlısı Bruce’un tarafındadır. Hem öyle olmaması için hiçbir neden de yoktur. Walter için hayattaki tek gaye iş iken; Bruce için aşk işten daha önemli. Walter kaba saba bir adamken; Bruce kadınlara kapı açıp yol veren kibar beyefindi. Walter için işte her türlü dolandırıcılık, üçkağıtçılık ve yalan mübahken; Bruce için dürüstlük en önemli kavram. Yani Bruce’un tarafını tutmamamız için hiçbir sebep yoktur. Ne var ki Walter’ın karşı konulamaz ikna yeteneği gerek Hildy’i gerekse biz seyirciyi baştan çıkarır yer yer…
Oldukça şaşırtıcı ve kışkırtıcı (hele ki çekildiği döneme göre) bir filmle harikulade bir komedi kotaran Howard Hawks’ın bu başarıdaki en önemli kozu hiç kuşku yok ki, Alfred Hitchcock’un fetiş oyuncusu Cary Grant ve belki de filmdeki en önemli isim bu filmdeki harikulade performansı ve büyüleyici güzelliğiyle Rosalind Russell…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder