21 Ocak 2009 Çarşamba

Kapitalizmin Vicdanı

Orijinal Adı: Silence de Lorna, Le {Lorna’nın Sessizliği - 2008}
Yönetmen: Jean-Pierre & Luc Dardenne


Başlık biraz şaşırtıcı olabilir. Evet kapitalizmin vicdanı yoktur. Ancak kapitalizmin esiri olan insanların belki de en büyük kabusudur vicdan. Zira herkesin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği, kimsenin kimseyi düşünmediği toplumlarda vicdanıyla hareket edenlerin, kaybedenlerin sınıfına dahil olması kaçınılmaz bir gerçektir.

Arnavut asıllı Lorna da ( Arta Dobroshi) bu kapitalist sisteminin kölelerinden. Tek gayesi Belçika vatandaşı olup, sevgilisiyle beraber bir kafe açmak. Herkesin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği bu kısır döngü içerisinde kendine yer edinmek uğruna, neredeyse her yolun mubah olduğunu düşünüp, sistemin kendisini bütün insancıl duygularından arındırıp, içi boş bir bedene hapsolmasına fırsat vermiştir. Rekabet dünyasında bundan başka çözüm de yok gibidir aslında. İnsancıl duygularından o kadar uzaklaşmıştır ki, uyuşturucu bağımlısı göstermelik kocasına destek çıkmak yerine, yine sadece bundan bir şekilde faydalanmaya çalışacaktır. Tıpkı Dardenne’lerin bir diğer filmi Rosetta’da, Rosetta’nın kendisine aşık olan delikanlının elinden işini alması gibi.

Sistemin yaratmış olduğu bu kısır döngü toplumun, bütün insani duygularından yoksun şekilde boş bir bedene hapsettiği bu insanların herhangi bir gayesi bile yoktur. Amaçsız bir şekilde sistemin kendilerini bir yerden, başka bir yere savurmasını beklemekten başka çareleri de yoktur. Tıpkı Lorna’nın belli bir süre sonra sevgilisine olan sevgisinden emin olamaması; ya da kocasının bisikletle tur atmak, Lorna’yı ziyaret etmek için önüne hedefler koyması gibi. Herhangi bir hedefi, kendinden emin bir biçimde sevgisi olmayan zavallı insan topluluğu. Ne var ki sistemin yaratmış olduğu bu zavallı insan topluluğunun içlerinde bir yerde saklı kalmış, ya da saklamak zorunda bırakılmış bir duygu vardır: Vicdan. Lorna’yı merdivenlerden çıkarken, dizlerinin bağının çözülmesine neden olan şey ne çocuktu, ne de aç olması. Lorna’nın dizinin bağının çözülmesine, ya da vücudunda olmayan bir çocuğu büyütmesine vesile olan ölçü, vicdandan başka bir şey değil. Bu kısır döngüyü, bu adaletsiz sistemi yok edecek duygu da yine vicdanın ta kendisidir.



Cannes Film Festivali’den defalarca ödülle dönen Dardenne Kardeşler kuşku yok ki çağımızın en başarılı yönetmenlerinden. Kendilerinin Coenler kadar popüler olmamasının nedeni filmlerinin üslubu ve elbetteki Belçika yapımı olmasındandır. Oysa en az Coenler kadar başarılıdır.(Asla karşılaştırma gibi bir niyetim yok. Zaten tarzları, üslupları tamamen farklı yönetmenler. İki taraf da kuşku yok ki çağımızın en başarılı yönetmenlerinden.) Belçika yapımı olmasına rağmen ele aldığı konular sadece ülkelerinin sınırlarını değil, bütün dünyayı yakından ilgilendiren çok önemli konulardır. Nitekim bu yıl Cannes’da en iyi senaryo ödülüne layık görülen Lorna’nın Sessizliği’nde de sorgulamaya çalıştıkları kapitalizm çağımızın insanlarını içten içe tüketmektedir. Yönetmenlerin takipçileri, onların kapitalizmi önceki filmlerinde de ele aldığını, hatta sert bir dille eleştirdiklerini hatırlayacaklardır. Ancak her defasında kendi üsluplarından, sert dillerinden taviz vermeyip; bu kadar orijinal ve samimi filmler çekmesine de şaşırıyor insan. Ayrıca filmin Türkiye sınırları dahilinde ticari gösterime girmiş ilk Dardenne Kardeşler filmi olduğunun altını da üzülerek çizmek gerekir.

Hiç yorum yok: