18 Ocak 2008 Cuma

Adım Adım Cinnet!

Orijinal Adı: Seul Contre Tous {I Stand Alone} / Herkese Karşı Tek Başına

Yönetmen: Gaspar Noe

Irreversible’yle huzurumuzu bozan Gaspar Noe’nin bir önceki filmi olan Seul Contre Tous, yalnız bir kasabın dramıdır. Irreversıble’ın giriş sekansında kızıyla yattığını söyleyen yaşlı adam Seul Contre Tous’un yalnız kasabından başkası değil.

Ahlak, adalet gibi kavramlar üzerine yoğunlaşan film, kesinlikle herkesin izleyebileceği türden bir film değil. Seyirci filmi hazmetmeyebilir ve yönetmene karşı kin beslemesine sebep olabilir. Ne var ki bütün bunlara rağmen kasapla yer yer aynı düşünceleri paylaştığımız da, ifadelerindeki ortak paydamızın olduğu da gerçek. Hem filmin rahatsız edici dünyası için ya da kasabın yaptıkları için yönetmeni sorumlu tutmamız da gerekmiyor. Neticede yönetmen filmi, karakterinin bakış açısıyla yansıtmış perdeye. Asla araya girmemiş, tamamen karakterinin kafasındaki dünyayı yansıtmış bizlere. Öte taraftan iki filmde de aynı karamsar ve rahatsız edici anlatımın bir tesadüf olmadığı ve yönetmenin ruh halini yansıttığı düşüncesi hepimizin aklına gelmiştir muhtemelen.

Yönetmenin araya girmediğini söyledik; fakat o sadece olayların akışına müdahale etmiyor. Öte taraftan ani zoomlar, ani ses efektleriyle sık sık araya girip bizi karakterle beraber aynı sona götürüyor. tv’lerde izlediğimizde ya da gazetelerde okuduğumuzda anlam veremediğimiz, felaketlerle sonuçlanan cinnet haberleri burda anlam kazanıyor. Yüzüne her kapı kapanışında, her reddedilişinde; peynir ve hainlerin ülkesi koca Fransa’da kendini yapayalnız, kapana kısılmış hissettiğinde karaktere acımaya başlıyoruz. Ensest ilişkiye kadar uzanan düşüncelerini gördüğümüz an karakterden nefret ediyor ve kendisinin yüzüne bir diğer kapıyı da biz kapatıyoruz. Kasap, Herkese Karşı (seyirci de dahil) Tek Başına’dır.

Yalnızlığını porno filmler izleyerek geçiren; ya da aynanın karşısında tek dostu tabancasıyla ölüm provası yapan Kasap’la Taxi Driver’a gönderme yapan film aslında birçok açıdan onunla benzer yönler taşımakta. İki filmde de kentin yozlaşmışlığını, ırkçılığı, ahlaksızlığı karakterimizin bakış açısıyla görürüz. Travis daha sevilesi bir insan, en azından seyirci tarafından yalnız bırakılmıyor; oysa bir yetim olarak büyüyen Kasap’ın ahlaksızlık hakkındaki fikirleri ile kendi yaptıkları birbiriyle uyuşmamakta. Kasap kendisiyle bile bir çelişki halinde yaşamaktadır.

Kendisini çocuk yaşta terkeden anne ile toplama kamplarının birinde ölen komünist bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen, işleri iyi giden bir kasap olan; bir yanlışlık sonucu hapse giren ve herşeyini kaybedip işsiz kalan ve adım adım cinnete doğru sürüklenen Kasap’ın öyküsü, fransız usülü görüntü yönetimiyle de dikkat çekmekte. Dominique Colin’in imzasını taşıyan nefis görüntü yönetiminin yanısıra harikulade bir kurguya sahip film, ”Dikkat! Filmdeki görüntülerden uzaklaşmanız için 30 saniyeniz var” uyarısına rağmen filmi takip edip baş döndüren finaliyle nihayete eren, kesinlikle görülmesi gereken bir film.

Hiç yorum yok: