Yönetmen: Quentin Tarantino

'Tarantino' deyince hemen herkesin aklında benzer bir şablon oluşuverir.Video dükkanında çalışan asi genç, bütün gününü film izleyerek geçirmiş ve izlediği filmlerden o kadar etkilenmiş ki, o sinemalardan yeni sinemalar yaratmış. Kendi filmlerinde, diğer filmlere gönderme yapmış. İşte bugün Tarantino öyle bir mertebeye geldi ki, artık kendi filmlerine bile göndermelerde bulunuyor. Death Proof'u izlerken, Aberthany'nin markete gittiği sahnede çalan telefonun melodisi 'Twisted Nerve' (Kill Bill'de Elle, Bride'ı sinsice öldürmeye gittiğinde çalan ıslık.İlginçtir ki burda da Dublör Mike sinsice avlarını gözetliyor) olunca, haliyle Tarantino'nun kendi filmlerine bile gönderme yapabilecek kadar sağlam bir filmografiye sahip olduğunu düşünmeye başlıyoruz.

70'ler istismar sinemasından yola çıkarak kankisi Rodriguez'le beraber giriştikleri proje hepimizi fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Ne var ki, mantığı 'iki film birden' olan 'grindhouse' filmlerini ticari kaygılardan ötürü ikiye bölünce, hevesimizin kaldığı yer kursağımız oldu.Oysa elin Amerikalısı bu zevkten mahrum kalmadı. Bu da yetmezmiş gibi filmin ikinci ayağı olan Death Proof, Planet Terror'dan önce girdi gösterime.
Tıpkı diğer Tarantino karakterleri gibi, birçok geveze karakter mevcut filmde.Ne var ki, bu gevezeliklerin önceki Tarantino filmlerindeki kadar etkili olduğunu söylemek güç.Yine de kafedeki kızların tabanca muhabbeti; ya da Vanishing Point muhabbeti gibi neffis replikler de mevcut. Sözkonusu istismar filmleri olunca, senaryonun da içi hayli boş oluyor. Durmadan erkek arkadaşıyla telefonla mesajlaşan, arkadaşlarının kapak olduğu dergiyi almak için çabalayan, durmadan erkeklerle yaşadıkalrı seks deneyimlerini konuşan; esrar, alkol gibi her türlü zıkkımı içen seksi kadınların yer aldığı sahnelerin senaryoya hiçbir katkısı yok. Hoş, olması da gerekmiyor. Neticede bu bir istismar filmi...

Hiç kuşku yok ki filmin ilk bölümünde akıllarda kalan sahneler Arlene'in nefis kucak dansı, Rose McGowan'ın sarışın hali:) ve belki de hafızalarımıza bir Tarantino efsanesi olarak kazınacak olan çarpışma sahnesi, devamlılık hataları, çapaklanmalar (bu sektörde buna sigara yanığı deniyor) ve ayaklar, ayaklar, ayaklar...Filmin ikinci yarısı, birinci yarısına göre çok daha başarılı. Karakterleri daha çok benimsiyor, öyküye daha fazla odaklanıyoruz. Hatunların Vanishing Point muhabbeti ettiği sahnede Tarantino kamerasını Reservoir Dogs misali bir o tarafa bir bu tarafa, tek plan halinde g*türüp getiriyor. 70'lerin ruhunu en iyi şekilde yakalayan filmlerden biri olan Vansihing Point'i fazlasıyla sahiplenir bu hatunlar. Öyle ki Vanishing Point'teki Kowalski'nin Dodge Challanger'ını kullanmak istemeleri ve tıpkı Kowalski gibi hız tutkusuyla özgürlüğe ulaşmayı hedeflemeleriyle av haline geliyorlar.Zoe (Kill Bill'deki Uma Thurman'ın dublörü ve bu filmde de dublörü canlandırıyor tıpkı Dublör Mike gibi) nun arabanın kaputu üzerinde yüreğimizi ağzımıza getirdiği sahneleri kolay kolay unutmayacağız.Şeytana pabucunu ters giydiren, sinsi Dublör Mike'ın sonradan acınası bir duruma düşmesiyse fazlasıyla şaşırtıyor. Ne de olsa bu bir Tarantino filmi...(Bu arada aklım güzeller güzeli Lee'ye takıldı.Zavallının akıbeti noldu hiç belli değil.Tıpkı Reservoir Dogs'taki Mr.Pink'in akıbeti gibi.Ya da Pulp Fiction'ın içindeki çantanın içindeki 'şey' gibi)

From Dusk Till Dawn'da karşımıza şerif olarak çıkan, Kill Bill vol.1'de yine oğlu James Parks'la (Bir Numaralı Oğul) beraber şerif ve şerif yardımcısını canlandıran usta aktör (ki kendisi aynı zamanda Kill Bill vol.2'de Esteban'a olağanüstü bir biçimde hayat vermişti) Michael Parks ve oğlu James, yine bu filmde de karşımıza şerif ve şerif yardımcısı olarak çıkmaktalar ve itiraf etmeliyim ki o sahnede resmen kopuyor insan.
B filmlerine yeniden hayat verdiği için bile Tarantino'yu alkışlamak gerek diye düşünüyorum.Öyle ki film kesinlikle seyirciyi alıp çok uzaklara g*türüyor.Hiç kuşku yok ki bu filmden sonra B türüne olan ilgi artacak.Ne var ki Tarantino Kill Bill'de yine eynı şeyi yaparken, dönemin ruhunu karşı konulması imkansız bir senaryoyla anlatıyordu.Bu defa tam bir istismar filmi yapmış.
Sözkonusu Tarantino filmi olunca müziklerden bahsetmemek olmaz.Müzik seçiminde yine ustalığını konuşturmuş üstad.Özellikle Down in Mexico ve hatunların Dublör Mike'ı patakladıkları (ilginçtir ki bu sahnede seyirci öylesine sersemliyor ki) sahneyle beraber giren şirin mi şirin 'the end' jeneriğiyle akmaya başlayan Chick Habit, en az on yıl dillerden düşmeyecek.(Türkiye'de ticari sinemalarda filmi jenerik sonuna kadar izlemek bir hayal olsa gerek.Artık dvd'sini bekleyecez.Bari dvd'de iki film birden 'grindhouse' olarak çıksa...)Albüm de Ennio Morricone'nin de bir parçası var.Kayıtsız şartsız Morricone hayranlarını mutlu eden bir olay bu.Eddie Floyd'tan Good Love Bad Love şarkısı ve daha niceleri bizi alıp eskilere g*türmeye yetiyor da, artıyor bile...
Belki çok sevdiğimden objektif olamıyorum, belki karşı koyamıyorum ama filmi çok beğendim.Her yönüyle bir Tarantino filmiydi.Önceki dört filmiyle aynı ayarda değil belki ama yine de 'bir Tarantino filmi'!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder